Kein 10. Opfer
Duration: 00:05:43; Aspect Ratio: 1.333:1; Hue: 235.064; Saturation: 0.071; Lightness: 0.314; Volume: 0.226; Cuts per Minute: 3.495
Summary: **Türkçe arkasında**
Zwischen 2000 und 2006 ermordete eine dreiköpfige Neonazi-Terrorzelle
(NSU) gezielt neun Männer mit Migrationshintergrund und verübte zwei
Bombenanschläge, bei denen mehr als 30 Personen vorwiegend mit
Migrationshintergrund schwer verletzt wurden.
Die deutschen Behörden, Polizei und Staatsanwaltschaft, beschuldigten
die Familien und Freundeskreise der Mordopfer einer (Mit)- Täterschaft
und schlossen bis zur Selbstenttarnung des NSU 2011 einen rassistischen
Hintergrund der Morde aus.
Seit Bestehen der Bundesrepublik Deutschland organisieren sich jedoch
alte und neue Nazis in Parteien, gewalttätigen Kameradschaften und
terroristischen Untergrundgruppen. Sie sind für rassistische Pogrome und
Mord- und Bombenanschläge verantwortlich. Erinnert sei an den
Bombenanschlag auf das Münchener Oktoberfest 1980 (13 Tote) und an die
rassistischen Mord- und Brandanschläge in Mölln 1992 (drei Tote) und
Solingen 1993 (fünf Tote).
Es wurde bekannt, dass verschiedene deutsche Geheimdienste mit den
Tätern im Kontakt standen. Die genaue Klärung dieser Verstrickung wird
von den Behörden massiv durch Aktenschreddern be- bzw. verhindert.
Gleichzeitig werden Antifaschisten rigoros verfolgt wie der 20 jährige
Deniz Kalan, der nach Tumulten während einer Nürnberger Protestdemonstration gegen die NSU-Morde zu zweieinhalb Jahren Gefängnis verurteilt wurde.
Die Trauer, der Schmerz und die Wut der Angehörigen bleiben in der
deutschen Mehrheitsgesellschaft ausgeblendet. Vor allem auch die
Tatsache, dass es kollektiven Protest gegen die entwürdigende Praxis der
Behörden gab.
# Schweigemärsche Kassel und Dortmund Mai und Juni 2006
Kassel, 6. Mai 2006
Am 6. April 2006 wurde Halit Yozgat in seinem Internetcafe in der
Holländischen Straße ermordet. Sein Vater Ismail Yozgat ist seit langem
in einem türkischen Kulturverein organisiert. Der damalige Vorsitzende
es Vereins, Mehmet Demircan, der Stellvertreter und andere aus dem
Verein sowie Ismail Yozgat waren der festen Ansicht, dass die
Vermutungen, die von Seiten der Polizei und der Medien angestellt
wurden, dass es sich um eine Schutzgelderpressung, „türkische Mafia“
etc. handeln würde, abwegig waren. Sie gingen vielmehr von einem
rassistischen Tatmotiv aus. Die Motivation für den Schweigemarsch war
es, Öffentlichkeit herzustellen und Druck aufzubauen, in alle Richtungen
zu ermitteln. Die Berliner Zeitung vom 15. Juli 2006: „Er [Mehmet
Demircan] sagt, dass der Freund [Ismail Yozgat] noch immer unter Schock
steht. Demircan denkt, dass es bei den Morden um Ausländerhass geht.
"Die deutsche Regierung traut sich bloß nicht, das zuzugeben." Im Mai
hat der Kulturverein in Kassel einen Schweigemarsch zum Rathaus
organisiert. Fast viertausend Leute waren gekommen, Vertreter der
politischen Parteien, der beiden Kirchen, der Jüdischen Gemeinde. Sie
wollten an den jungen Mann aus ihrer Mitte erinnern und öffentlich
fordern, dass der oder die Mörder endlich gefunden werden müssen. Es
geht ihnen nicht nur um eine Bestrafung. "Die Mörder sind immer noch
unter uns", sagt Mehmet Demircan, "und unsere Freunde und Bekannte,
darunter viele kleine Geschäftsleute, haben Angst."
Für den Schweigemarsch wurden angesprochen:
Die türkischen Kultur- und Sportvereine, die Moscheeverbände, die
Kirchen, die Jüdische Gemeinde, das türkische und griechische Konsulat
in Frankfurt, die Parteien, die Gewerkschaften, der Bürgermeister der
Stadt Kassel, der Ausländerbeirat. Vertreter vom türkischen und
griechischen Konsulat sind nicht gekommen.
Es wurden Plakate gedruckt, die in viele Läden gehängt wurden.
Es wurden Transparente gemalt u.a. mit den Parolen:
Stoppt die Mörder!
Wir wollen kein zehntes Opfer!
Wo ist die Polizei?
Es kamen ca. 4-5.000 Menschen. Es waren vor allem Menschen mit
Migrationshintergrund.
Der Schweigemarsch fand am 6. Mai 2006, einen Monat nach dem Mord, statt.
Der Schweigemarsch ging quer durch die Stadt und endete am Rathaus
Kassel. Dort sprachen u.a.:
Ismail Yozgat, Semiya Simsek, der Cousin von Mehmet Kubasik, Kamil
Saygin (Ausländerbeirat) und ein Vertreter der Stadt Kassel.
Dortmund, 11. Juni 2006
Am 4. April 2006 wurde Mehmet Kubasik in seinem Kiosk in der
Mallinckrodtstraße ermordet.
Nachdem die Familie Kubasik bei dem Schweigemarsch in Kassel war,
beschloss sie, einen ähnlichen Schweigemarsch in Dortmund zu
organisieren. Sie und der Alevitische Kulturverein waren die treibenden
Kräfte. Leider kam kein breites Bündnis wie in Kassel zustande,
Moscheevereine bspw. und auch das türkische Konsulat sagten ab.
Es kamen ca. 200-300, vor allem Freundinnen und Freunde der
Familie aus der Alevitischen Gemeinde und dem Alevitischen Kulturverein
sowie Nachbar_innen und ehemalige Kund_innen.
Der Schweigemarsch ging vom Kiosk in der Mallinckrodtstraße zum
Hauptbahnhof. Dort sprachen u.a. Gamze Kubasik, die Tochter von Mehmet
Kubasik, und Ismail Yozgat.
In einem Artikel in der taz vom 13. Juni 2006 steht:
„Die Ermittlungsbehörden machen nicht genug“ findet Cem Yilmaz vom
Alevitischen Kulturverein Dortmund, der diesen Trauermarsch zusammen mit
den Angehörigen organisiert hat und sie seit dem Mord betreut. „Alle
Opfer sind Migranten. Da ist doch ein rechtsextremistischer Hintergrund
sehr einleuchtend“, sagt der Vereinsvorsitzende. „Stattdessen gucken die
Ermittler nur nach links, wollen wissen, ob Mehmet in der PKK aktiv war.“
Von der Kundgebung in Dortmund haben wir bislang leider keine Aufnahmen,
in der taz vom 13.6. finden sich diese Zitate:
„Polizei, Innenministerium: Macht etwas!“, ruft Halit Yozgats Vater bei
der Kundgebung am Hauptbahnhof ins Mikrophon. „Es kann nicht sein, dass
ihr seit fast sechs Jahren keine Täter habt.“ Und es könne auch nicht
sein, dass Einwanderer in Deutschland nicht geschützt werden können.
Auch Gamze, die 20-jährige Tochter von Mehmet Kubasik, spricht zur
Menge. Von ihrem Schmerz und ihrer Wut. „Bitte schaut nicht weg, liebe
Dortmunder“, sagt sie zum Schluss. „Es kann ja wohl nicht sein, dass
niemand etwas gesehen hat.“
** Türkçe:
Üç kişiden oluşan bir neonazi terör hücresi (NSU), 2000 ile 2006 yılları arasında 9 göçmen kökenli insanı kasten öldürdü. Hücre ayrıca, çoğunluğu yine göçmen kökenli olan toplam 30 kişinin ağır yaralandığı iki bombalı saldırı düzenledi.
Alman makamları, polis ve savcılık, olaylarda şüpheli olarak ölen ve yaralananların aile ve arkadaş çevresini suçladı. NSU adlı hücrenin 2011 yılında kendini ele vermesine değin makamlar, cinayetlerin herhangi bir ırkçı boyutu olabileceğini ısrarla gözardı etti.
Oysa eski ve yeni Naziler, Federal Almanya’nın kuruluşundan beri partilerde, şiddet yanlısı öğrenci birliklerinde ve yeraltı hücrelerinde örgütleniyor. Bu gruplar, birçok ırkçı cinayet, bombalı saldırı ve kundaklama eylemi yaptı. 1980 yılındaki Münih Oktoberfest saldırısı (13 ölü), 1992 Mölln (3 ölü) ve 1993 Solingen (5 ölü) kundaklama eylemlerini hatırlatmak yeterli.
Çeşitli Alman istihbarat servislerinin ırkçı faillerle iletişim halinde olduğu da ortaya çıktı. Ancak bu bağlantının tam olarak aydınlatılması, makamların sözkonusu dosyaları yok etmesiyle ciddi bir şekilde engelleniyor.
Diğer yandan Deniz Kalan gibi antifaşistler Alman makamları tarafından baskı altına alınıyor. 20 yaşındaki Kalan, NSU cinayetlerine karşı Nürnberg’de düzenlenen bir protesto yürüyüşü esnasında çıkan olaylarda tutuklandı ve iki buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Cinayete kurban giden insanların aile ve yakınlarının hissettiği keder, acı ve öfke, Alman çoğunluğun oluşturduğu toplumun algısının dışında tutuluyor. Özellikle makamların onur kırıcı yaklaşımına karşı dile getirilen kollektif ve kitlesel protestonun üstü örtülmekte.
# Mayıs ve Haziran 2006’da Kassel ve Dortmund’da gerçekleştirilen protesto yürüyüşleri
Halit Yozgat, 6 Nisan 2006’da Holländische Strasse adresinde bulunan İnternet Cafe’sinde öldürüldü. Babası İsmail Yozgat uzun süreden beri bir Türk kültür derneğine üye. Cinayetin hemen ardından polis ve medya, olayın „Türk Mafyası’nın“ haraç toplamasıyla bağlantılı olduğunu yönünde tahminler yürüttü. Kültür derneğinin o zamanki başkanı Mehmet Demircan, vekili ve derneğin diğer üyeleriyle İsmail Yozgat ise bu açıklamanın yanlış olduğundan emindi. Onlar, cinayetin ırkçı bir arka planı olduğundan hareket etti. Cinayet sonrasında düzenlenen protesto yürüyüşünün amacı, kamuoyunu uyarmak, kitlesel baskı uygulamak ve soruşturmanın her yöne doğru yürütülmesini sağlamaktı. Berliner Zeitung 15 Temmuz 2006’da konuyu şöyle haberleştirdi: „Mehmet Demircan, İsmail Yozgat’ın hala şok altında olduğunu anlatıyor. Demircan, cinayetlerin altında yabancılara duyulan nefretin yattığını düşünüyor. ‚Ama Alman hükümeti, bunu kabul etme cesaretini gösteremiyor‘, diyor Demircan.“
Kassel’deki kültür derneği Mayıs ayında belediye sarayına bir sessiz protesto yürüyüşü düzenledi. Yürüyüşe, aralarında siyasi parti, Protestan ve Katolik Kilise ile Yahudi Toplumu temsilcileri de olmak üzere toplam 4 bin kişi katıldı. Amaç, toplumun içinden biri olan genç erkeğin anısını canlı tutumak ve katillerin nihayet yakalanması talebini haykırmak idi. Protestocular yalnızca faillerin cezalandırılmasını talep etmedi. “Katiller hala aramızda ve birçok dostumuz, özellikle küçük esnaf arkadaşlarımız korku içinde”, diyor Mehmet Demircan.
Yürüyüşe katılmaları için çeşitli kurumlar davet edildi: Türk kültür ve spor dernekleri, cami dernekleri, Yahudi Toplumu, Frankfurt’taki Türk ve Yunan konsoloslukları, partiler, sendikalar, Kassel Belediye Başkanı ve yerel yabancılar meclisi. Konsolosluklar dışında bütün davetliler yürüyüşe katıldı.
Yürüyüş öncesinde afişler hazırlandı ve birçok dükkana asıldı. Hazırlanan çeşitli pankartlar şu sloganları taşıdı:
Katilleri durdurun!
Onuncu cinayet istemiyoruz!
Polis nerede?
Yürüyüşe çoğunluğu göçmen kökenli olmak üzere 4 ila 5 bin kişi katıldı. Yürüyüş 6 Mayıs 2006’da, cinayetten bir ay sonra düzenlendi. Sessiz protesto yürüyüşü kentin tam ortasından ilerleyerek belediye sarayının önünde son buldu. Kapanış mitinginde birçok konuşma yapıldı. Konuşmacıların arasında Ismail Yozgat, Mehmet Kubasik’in kuzeni Semiya Şimşek, Yabancılar Meclisi (Ausländerbeirat) temsilcisi Kamil Saygın ve Kassel Belediyesi’nin bir temsilcisi bulunuyordu.
Dortmund, 11 Haziran 2006
Mehmet Kubasik, 4 Nisan 2006’te Mallinckrodtstrasse’de bulunan büfesinde öldürüldü.
Kubasik ailesi, Kassel’deki yürüyüşe katıldıktan sonra benzer bir protesto eylemini Dortmund’da da örgütmeleye karar verdi. Aile ve Alevi kültür derneği yürütücü gücü oluşturdu. Ancak ne kadar yazıkki Kassel’deki gibi geniş bir tertip komitesi oluşturulamadı. Örneğin cami dernekleri ve konsolosluk katılmayı reddetti. Protesto yürüyüşüne 200 ila 300 kişi katıldı. Katılanların çoğunluğunu, Alevi Toplumu üyeleri ve Alevi Derneği üyeleri ile komşular ve büfenin eski müşterileri oluşturdu.
Mallinckrodtstrasse’de başlayan yürüyüş, merkez istasyon Hauptbahnhof’ta son buldu. Burada diğer konuşmacıların yanında Mehmet Kubasik’in kızı Gamze Kubasik ve İsmail Yozgat birer konuşma yaptı.
Taz gazetesinin 13 Haziran’da yayınlandığı bir haberde şöyle denildi:
„‘Soruşturma makamları yeterince çalışmıyor‘, diyor Dortmund Alevi Kültür Derneği’nden Cem Yılmaz. Yılmaz, aile ile beraber protesto yürüyüşünü örgütlemiş, cinayetten beri de yakınlara destek oluyor. ‚Bütün cinayet kurbanları göçmen. Olayın ırkçı bir arka planının olması son derece akla yakın‘, diyor dernek yöneticisi Yılmaz. ‚Ama soruşturma yetkilileri sadece siyasi sola bakıyor, Mehmet’in PKK üyesi olup olmadığını araştırıyor‘ şeklinde konuşuyor Yılmaz.“
Elimizde Dortmund’da gerçekleşen yürüyüşten maalesef film görüntüsü yok. 13 Haziran tarihli taz’da şu haberi bulduk:
„‘Polis, İçişleri Bakanlığı: Bir şey yapın artık!‘ diye haykırıyor Halit Yozgat’ın babası istasyonun önündeki mitingde. ‚Neredeyse altı yıl geçti ve elinizde bir şüpheli bile yok‘. Göçmenlerin Almanya’da hala korunamaması da kabul edilemez bir durum. Mehmet’in 20 yaşındaki kızı Gamze de kitleye hitap ediyor ve acısını, öfkesini dile getiriyor. ‚Gözlerinizi başka yöne çevirmeyin, olanları görmezden gelmeyin, sevgili Dortmundlular‘, diyor Gamze konuşmasının sonunda. ‚Hiç kimsenin bir şey görmememiş olması imkansız‘ diye haykırıyor genç kız.“
**English translation**
Between 2000 and 2006, a Neonazi terror cell (NSU) has calculatingly murdered nine men from ethnic minority backgrounds (1) and conducted two bombings, injuring more then 30 people predominantly immigrants.
Until the NSU was revealed through a series of events in 2011, the German administration (government), police and public prosecutors excluded the possibility of a racist background to the murders, instead accusing the families and friends of the murder victims of involvement in the killings.
Since the foundation of the Federal Republic of Germany, Nazis, both old and new, have been organized in parties and violent gangs (referred to as "comradeships") and underground terrorist groups. They have been responsible for racist pogroms, bomb attacks and murders. Amongst others we can list the bomb attack at the Munich Octoberfest in 1980 (13 deaths), and the racist murder and arson attacks in Mölln 1992 (three deaths) and Solingen 1993 (five deaths).
It has been revealed that different branches of the German secret services were in contact with the perpetrators of the NSU-murders. Detailed clarification of their involvement has been seriously obstructed by the authorities through the unlawful shredding of records and files.
At the same time, however, antifascists are being rigorously persecuted. For instance a 20 year old, Deniz Kalan, has been sentenced to two years in prison for participating in disturbances in Nuremberg during a protest march against the NSU murders.
The mourning, pain and anger of the family members and friends is being ignored by the German mainstream. This is especially true of the collective protests of the immigrant communities against the degrading investigations of the german authorities.
Silent protests in Kassel and Dortmund, May and June 2006
Kassel, May 6th, 2006
Halit Yozgat was murdered in his internet café on Holländische Straße in Kassel on April 6th 2006. His Father, Ismail Yozgat, has long been a member of a turkish culture association. Then head of the association, Mehmet Demircan, the vice chairman, and others including Ismail Yozgat himself were certain that police and media speculation about a turkish mafia background to the murder was absurd. Instead they assumed that the motive was racial hatred. They organized the silent protest march to raise public awareness and exert pressure on the investigating authorities to pursue all potential lines of inquiry. The "Berliner Zeitung" newspaper reported on July 15th, 2006: "He (Mehmet Demircan) says that his friend (Ismail Yozgat) is still in shock. Demircan believes that the motive behind the murder is anti-foreigner hatred. "The German government just doesn't dare to admit that". In May the cultural association organized a silent protest march to the city hall in Kassel. Almost 4.000 people took part, including representatives of political parties, both churches, and the jewish community. They all want to commemorate the young man from their community and publicly demand, that the murderer, or murderers, be finally uncovered. And it's not just about punishement. "The murders are still amongst us," says Mehmet Demircan, "and our friends and associates, amongst them many small business owners, are scared."
The following organisations and institutions were approached in planning the march: turkish culture and sports associations, mosque-associations, churches, the jewish community, the turkish and greek consulates in Frankfurt, political parties, unions, the mayor of the city of Kassel, members of the foreigners' advisory committee (2). The representatives of the turkish and greek consulate didn't attend the march. Posters were printed and put up in many shops and businesses. Banners were created with slogans like: Stop the murder! We don't want a 10th victim! Where is the police?
Approximately 4-5.000 people took part in the march, mostly ethnic minorities.
The silent protest took place on May 6th, 2006, one month after the murder. The march weaved throughout the the city before finishing at Kassel city hall. Speeches were made by Ismail Yozgat, Semiya Simsek, the cousin of Mehmet Kubasik, Kamil Saygin (foreigners advisory committee) and a representative of Kassel's city government.
Dortmund, June 11th 2006
On April 4th, 2006, Mehmet Kubasik was murdered in his kiosk on Mallinckrodtstraße in Dortmund. After the Kubasik family had taken part in the march in Kassel, they decided to organise a similar protest in Dortmund together with the Alevite cultural association. Sadly, a broad alliance like that in Kassel did not emerge due to absence of the mosque associations as well as the Turkish consulate. Between 200-300 people took part, mostly friends, family members, members of the Alevite community and cultural association, neighbors and former customers. The silent march went from the kiosk at Mallinckrodtstraße to the main train station. There were speeches by Gamze Kubasik, the daughter of Mehmet Kubasik, and by Ismail Yozgat.
An article in the newspaper "Taz" on June 13th 2006 reported: ""The investigating authorities aren't doing enough" says Cem Yilmaz from the Alevite cultural association in Dortmund, who organized the march together with friends and relatives of the family. He has also been assisting the family since the murder. "All the victims are immigrants. A right wing motive appears very obvious to us" says the head of the association. "Instead the investigators only investigate the left, trying to find out if Mehmet was active in the PKK.""
There is no footage of the speeches held at the march in Dortmund, but the "Taz" newspaper reported the following extracts: "Police, Ministery of the interior: Do something!" demanded Halit Yozgats father over the microphone on the demonstration at the main train station. "It can't be, that after almost six years of investigation you still have no suspect." And it also cannot be that immigrants in Germany can't be protected. Likewise Gamze, the 20-year old daughter of Mehmet Kubasik spoke to the crowd about her pain and anger. "Dear Dortmunders, please don't look away," she ended, "It can't be that nobody saw anything."
(1) Migrationshintergrund is an official term used by the German census apparatus, it has no direct translation in english and is derived from official definitons of German ethnicity. In this text it has been rendered as either ethnic minorities or immigrants. It must be stressed however that this term applies also to eg 'Turkish' people born in Germany and thus not immigrants by any test based on place of birth.
(2) Ausländerbeirat is an elected municipal board that is representing the interests of foreign inhabitants. Most of the time it has an advising or mediating function. The board is elected from all foreign inhabitants that live in the municipality since three months and from those germans that have received citizenship through naturalisation (and not through birth).
Pad.ma requires JavaScript.